İmkansız bir istek daha
2 posters
Supernatural RP :: Başlarken... :: RP :: Puanlama
1 sayfadaki 1 sayfası
İmkansız bir istek daha
Yaşam boyu çok şey yaşamış olmak bir ayrıcalıktı. Eric sıradan bir dünyada doğmuş olsa da hayatı sıradanlığın çok ötesindeydi. Uzun boylu, iri yapılı ve kumral saçları olan bir erkekti. Bir çok insanın onu yakışıklı olarak nitelendirmesi, Eric'in pek umurunda değildi. Çünkü o bu sıfatların çok üzerinde bir şeydi. Ruhunu karanlığa teslim etmiş, bir vampirdi.
Güneş ufuk da turuncu renklerle bir ahenk oluşturuyordu. Gece tüm sırlarıyla ortaya çıkmadan, önce Alacakaranlık vaktiydi. Eric her gün batımında yaptığı gibi, deniz fenerine gelmişti. Güneş, vampirlerin tenine zarar veremeyecek durumdaydı. Shane Adası İrlanda'nın kuzeyinde gözlerden uzak bir adaydı. İnsanlar yıllardır bu adanın lanetli olduğuna inanıyor ve uzak duruyordu. Ada’nın kıyısında bulunan deniz feneri, uzaktaki gemilere kılavuz’luk yaparken, aslında 380 yaşında bir vampir’in kaçış yeriydi.
Eric fenerin balkonunda oturmuş, sonsuz gibi görünen mavi okyanusu izliyordu. Dalgaların rüzgarla dansını seyretmek ona huzur veriyordu. Bir vampir olmak çok büyük bir sabır gerektiriyordu. Savaş, hastalık ve kıyımlarla geçen uzun yıllar bunu zorunlu yapıyordu. Hiç yaşlanmadan çevresindeki herkes öldüğünü görmek ve yaşamak için insan öldürmek, Eric’in atmayan kalbin de büyük acılara sebep oluyordu. Yaaşamdan beklediği hiç birşey kalmamış, umutsuzca ölüm arzulayan bir vampir olmak fazlasıyla sıradışıydı.
“ Belki de içimde hiçbir şey kalmamıştır. İnsanlıktan uzak bir yaratık olduğumu kabul etmeliyim. Ne bekliyordun ki, seni sevmesini mi? Sana hak vermesini mi?” Düşüncelerini sesli olarak ifade etmeyi bir tür tedavi olarak algılıyordu. Bunalımda olan bir vampir başka ne yapabilirdi?İçinde biriken öfkeden oluşan, patlamaya hazır olan volkan’ı hissediyordu.
Hassas kulakları, tanıdık bir sesi duymasına neden oldu. Tanımak için gözlerine ihtiyacı yoktu. Kokusunu ona getiren rüzgara sessizce teşekkür etti. Ona bakmadan önce derin bir nefes alarak kokunun tüm hücrelerine dağılmasına izin verdi. Siyah kömür gibi saçları, ipek bir şal gibi boynundan dökülüyordu. Pürüzsüz teni mat ve solgundu. Eric karşısındaki güzel kadını inceliyordu. Gözlerini en sona saklamıştı. Buğulu bakan, zümrüt yeşili gözler de öfke, nefret ve umutsuzluk okunuyordu. Üzerindeki kırmızı elbise güzelliğini tamamlayan bir parça gibiydi. Eric dudaklarını yukarı doğru kıvırarak, her zamanki alaycı gülümsemesini ona sundu.
“Ah Roza … Güzelliğinle gecemi aydınlatmaya karar verdin sanırım. Bu büyük bir onur” Sesindeki alaycılığa rağmen, gözlerindeki acının okunduğunu biliyordu. Roza tıpkı onun gibi bir vampirdi. Aralarında uzun yıllara dayanan bir aşk vardı. Vampirler arasında görülmemiş bir şeydi. Ancak ikisinin bir arada olması imkânsızdı. Vampirlerin kendi yasaları ve bölgeleri vardı. Yüz yıllardır süren savaşlardan sonra en sonunda barış yapılmıştı.
Ancak ikisi de farklı klanların liderleri olmuştu. Asla kendi klanı dışındaki bir vampirle birlikte olamayacaklarını kabul etmişlerdi. Böylelikle barış ve huzur sağlanmıştı. Tabi bunun bedeli çok ağırdı. İçlerindeki büyük aşk, onları tüketiyor, dayannılmaz acılara sebep oluyordu. Eric geçmişin acı veren anılarında kaybolduğunu hissetti. Tek düşündüğü Roza ile mutlu olduğu yıllardı. Ona sarıldığında, öptüğünde yaşadığı katıksız zevki hatırlamaya çalıştı. Sanki hiç yaşanmamış gibi uzak ve kayıptı. Roza'nın duygusuz, sert sesi düşüncelerini böldü.
“Her zamanki gibi kibirli ve ukalasın Eric. Neden burada olduğumu biliyorsun. Senin adamların benim bölgeme izinsiz giriş yaptılar. Konseye bildirmeden önce seninle konuşmak istedim. Barışın bozulmasını istemesem de, benim bölgemde avlanmalarına izin verecek değilim” Roza sert ve güçlü görünüyordu. İfadesiz bir yüzle konuşmuştu.
Eric bir süre sessiz kaldı. “Senin aksine ben acımı gizlemeyi başaramıyorum. Karşımda durduğunda tek isteğim seni kollarıma almak. O taş gibi görünen yüzünün altında gerçek Roza’ma ulaşmak.” diye düşünse de bunları sözcüklere dökemeyeceğini biliyordu. Bunun yerine diplomatik bir cevap verdi.
“Barışı korumayı bende senin kadar istiyorum. Bölgene girenler adamlarım değil. Kim olduklarını yada nereden geldiklerini bilmiyorum. Aynı şekilde bölgeme de izinsiz girdiler. Sanırım oradan da senin tarafına geçtiler. Bekli de bizim savaşmamızı isteyen ortak bir düşmanımız vardır. Ancak sen bunları düşünemeyecek kadar benden nefret ediyorsun, öyle değimli?” Eric sözleri Roza’yı etkilemişti. Konuşurken farkında olmadan birbirlerine yaklaşmışlar, yüzleri neredeyse biririne değecekti. Aralarındaki çekimi ikisi de hissetmeye başladı.
En sonunda kendini toparlayan Roza “Eric ne düşüneceğimi, ya da ne yapacağımı bilmiyorum.”dedi. Kelimelerindeki çifte anlamı, algılayan Eric elini ona dokunmak için kaldırdı. Kısa bir tereddütten sonra uzanıp, Roza’nın yanağına dokundu. Okşamıyor sadece dokunuyordu. Bu küçük temas bile aralarındaki duvarın yıkılmasına yetmişti.
Roza gözlerini kapattı. Güneş tamamen batmıştı. Ay yüzünü gösteriyor, geceyi aydınlatıyordu. Hafif bir rüzgâr denizin kokusunu onlara getirdi. Roza’nın uzun saçları rüzgârla dans etmeye başladığında, gözlerini yavaşça açtı. “ Eric…. “ Sadece adını söylemişti ama sesindeki duygular her şeyi yansıtmaya yetiyordu. Aşk, umutsuzluk ve özlem. Gözleri kenetlendiğinde, kelimelere dökülmeyen duygularını birbirlerine aktarıyorlardı.
Eric içindeki isteklere hakim olamadı. Roza’yı belinden tutup kendine çekti. Dudakları birbirini buldu. Önce küçük, masum bir öpücüktü. Ardından derinleşerek bastırdıkları herşeyi yansıtmaya başladı. Roza kollarını onun boynuna dolayarak tutkunun açığa çıkmasına izin verdi. Dudaklarından tutku ve aşk akıyordu. Sadece kısacık bir an, birbirlerine ait olduklarını anımsadılar. Yıllar boyunca birbirlerine ait olmuşken, anlamsız çıkar savaşları yüzünden ayrı kalmak... Birbirlerinden aynı anda ayrılarak, elektrik çarpmış gibi uzaklaştılar...
“Buuu..Yanlış. Yapmamalıyız” dedi. Roza titrek bir sesle konuşmuştu. Sanki gerçeği ortaya koymaya korkmuştu. Gözlerine bakamıyor, teslim olmaktan korkuyordu... “Her şeyden vazgeçerek, bizi bulamayacakları bir yere gidelim. Hiç bir şey umurumda değil. Bu sonsuz hayatta, sensiz yaşamak istemiyorum. Sadece seni istiyorum. Lütfen bir kez olsun bizi düşün Roza.” Eric adeta yalvarıyordu. Güçlü ve karanlık bir vampir olabilirdi, ama kalbinde olan sevgi tüm bunların üstündeydi. İçindeki umuda sarılmak istercesine yumruklarını sıktı. Elini gevşettiği an parmaklarının arasında kayacak sevgilisine baktı. Aşkının gözlerinden kararsızlı ve çelişki yansıyordu.
“Hayır, Bunu yapamayız. Bizim sorumluklarımız var.” Derin bir nefes aldı. Söylediklerine inanamıyordu. Son kez dudaklarındaki acı dolu aşkla sevdiği adamı öptü ve sessizce geceye karıştı.
Eric varlığının nedeni olan kadının uzaklaşmasını, umut ve mutluluğu bereberinde götürmesini acı içinde izledi. Çaresizlik bedenine ağır geldi. Tekrar yere oturup, uzun uzun denize baktı. Içinden gelen tüm duyguları karanlığa haykırmak, umursamaz bir vampir olmak istiyordu. Ama hayatını belirleyen seçimler, kendi iradesinde değildi. Sessizce acı çekerek ölmeyi diledi binlerce kez yaptığı gibi... "İmkansız bir istek daha" diye düşündü...
Geri: İmkansız bir istek daha
Kurgu ~ 20
Betimleme ~ 20
Renklendirme ~ 10
Uzunluk ~ 10
Akıcılık ~ 20
İmlâ ~ 15
Toplam ~ 95!
Betimleme ~ 20
Renklendirme ~ 10
Uzunluk ~ 10
Akıcılık ~ 20
İmlâ ~ 15
Toplam ~ 95!
Supernatural RP :: Başlarken... :: RP :: Puanlama
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz